İtalya’nın Gizli Arap Mirası
İtalya birbirinden lezzetli yemekleri, görkemli tarihi ve büyüleyici sanatsal atmosferi ile ünlüdür. Aynı zamanda İtalya diğer ülkelere kıyasla UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan daha fazla yere ev sahipliği yapmakta; paha biçilmez antik anıtlarına büyüleyici kıyılar, görkemli dağlar ve olağanüstü manzaralar eşlik etmektedir. İtalya Hristiyanlığın merkezi ve Katolik Kilisesi’nin bulunduğu yer olarak bilindiği için ülkedeki İslamiyet etkisini doğrudan gözlemlemek zor olabilir. Ancak nereye bakacağınızı bilirseniz, İslam mirasını yansıtan hazinelerle dolu olduğunu görebilirsiniz. İtalya'nın jeopolitik konumu dolayısıyla İslamiyet'in hakim olduğu bölgelere yakın olması, onun İslamiyet ile olan bağlantısını açıklamaktadır.
Roma
Arapların Roma’yı Fetih Girişimleri
Roma, Roma İmparatorluğu'nun güzide merkezi olarak hatırlanmaktadır. Günümüzde ise İtalya'nın kayda değer bir mirasa sahip başkenti olarak öne çıkmaktadır. Roma Orta Çağ'da, yani düşüşünden yüzyıllar sonra, yeni rakip güçlerin saldırılarıyla birlikte yoğun istikrarsızlık dönemleri yaşamıştır. Vizigotlar, Vandallar ve Hunlar Roma'ya saldırıp bir zamanlar dünyanın merkezi olarak görülen uygarlığın sonunu getirmiştir.
Roma İmparatorluğu unutulmaya yüz tutarken doğudaki imparatorluklar ön plana çıkmaya başlamıştır. Râşidîn Halifeliği liderleri (Peygamberimiz Hz. Muhammed'in ölümünden sonra İslam İmparatorluğu'nun başına geçen ilk dört halife) 7. ve 8. yüzyıllarda, eskiden Roma İmparatorluğu'nun değerli bölgeleri olan Doğu Akdeniz ve Mısır'ı fethetmiştir. Kuzey Afrika’da, bugün Tunus ve Cezayir’in bulunduğu bölgede hüküm süren Ağlebîler 846'da İslam tarihinde önemli bir yeri olan güçlü Abbasi Halifeliği liderliğinde İtalya'nın kalbi olarak görülen şehri işgal etmiştir. Ağlebîler 827 yılında Endülüs Müslümanlarının gönderdiği bir birliğin de yardımıyla Sicilya'yı fethetmeye başlamıştır. Biri 846, diğeri 849 yılında olmak üzere Roma’ya yönelik kaydedilen iki taarruz olmuştur. Müslüman birlikler liman kenti Ostia'ya inmiş, limanı tahrip etmiş ve ardından Tiber Nehri'ne paralel uzanan Ostiense rotasını takip ederek Roma şehrine girmiş ve burada Aziz Petrus Bazilikası'ndan kalma değerli eserleri yağmalamıştır. Bugün Aziz Petrus Bazilikası Vatikan'da bulunmaktadır. 849 yılında Ostia yakınlarında herkesçe bilinen meşhur deniz muharebesi gerçekleşmiş ve Müslüman gemilerin yok edilip birçok mahkumun alınması ile birlike Ağlebilerin Roma’yı ele geçirme girişimleri sona ermiştir. 3. yüzyıldan kalma Aurelian Surları’nın kenti sonraki dönemde meydana gelebilecek Sarazen saldırılarından koruduğu söylenmektedir.
Roma Camii
Roma Camii 12.000’e yakın kişinin aynı anda ibadet edebileceği büyüklükte olan modern bir camidir. Afganistan ve Suudi Arabistan kraliyet ailelerinin ortak yürüttüğü proje ile inşa edilen cami, çok yakın bir zamanda, 1994 yılında tamamlanmıştır. Cami Papa tarafından da kutsal olarak addedildiği için farklı dinlerin bir arada bulunmasını simgelemektedir ve caminin birçok mimari özelliği, yüzyıllar boyunca İslam mimarisinde korunan Roma üslubunu yansıtmaktadır. Cami kütüphane ve derslikleri ile eğitim çalışmalarını da teşvik etmektedir. Büyük oditoryum ve konferans merkezi inananların ve ziyaretçilerin sergilere katılarak kültür alışverişinde bulunmasını sağlamaktadır.
Roma'daki tüm helal özellikli konaklama seçeneklerini keşfedin.
Adriyatik Denizi
Lucera
İtalya'nın Adriyatik kıyısında yer alan Foggia ilinde bulunan Lucera şehri İtalya’daki İslam mirasına ev sahipliği yapan muhteşem bir yerdir. 11. yüzyılda 75 yıl boyunca yaklaşık 20.000 ila 60.000 arasında Sicilyalı Müslüman burada yaşamıştır. Bu dönemde Müslüman toplum, Levantenler, Kuzey Afrika Berberileri ve Persleri de kapsayacak şekilde kültürel bir kimliğin oluşmasını sağlayarak gelişmiştir. Müslümanlar İtalya’da ikamet etmelerine rağmen kendi İslam Şeriatı kurallarını uygulamış ve özel haklardan faydalanmışlardır. Benzer şekilde medreselerde İslami eğitim de sunulmuştur. Santa Maria della Vittoria olarak da bilinen Lucera Katedrali bir zamanlar Lucera'nın merkez camisiydi ve Müslümanların bir araya geldiği merkez olarak görülürdü.
Napolili II. Carlo 1300 yılında Lucera'daki Müslüman topluluğuna zarar vermek ve topluluğu dağıtmak amacıyla bir saldırı başlatmıştır. Birçok Müslümanın köle olmaktan ya da zorla sürgün edilmekten başka şansı kalmamıştır. Şanslı olan az sayıda insan ise bugünkü Arnavutluk'a kaçarak sığınmıştır. Böylece İtalya'da Orta Çağ boyunca yaşamaya devam eden Müslüman nüfusunun varlığı sona ermiştir.
Lucera'daki tüm helal özellikli konaklama seçeneklerini keşfedin.
Bari
Deniz kıyısındaki konumu Bari'yi Orta Çağ'da gözde bir İtalyan kenti haline getirmiştir. Bari’nin iş piyasasında Doğu ile yapılan ticaret önemli bir yere sahipken şehir Doğu Avrupa'dan Akdeniz çevresindeki Müslüman devletlere getirilen Slav kölelerin geçiş noktası olarak da öne çıkmıştır. Köle ticareti Akdeniz ve Adriyatik'te yaygın bir uygulamaydı. Bölgede köle ticaretinin yaygın olması ve bölgeyi iyi tanıması 9. yüzyılda Kuzey Afrika hanedanının Bari’yi fethetmesini kolaylaştırmıştır. 847 yılında Sahraaltı Afrikalıları ve Berberilerden oluşan Ağlebîler 24 yıllık kısa ömürlü bir İslam devleti olan Bari Emirliği'ni kurmuştur.
Her şeye rağmen Emirlik Abbasi halifesi tarafından tanınacak, manastır günlüklerinde geçtiği şekliyle, Hıristiyan komşularıyla önemli ilişkiler kuracak ve Kudüs'e giden hacılara af sağlayacak kadar uzun süre hüküm sürmüştür. İslamiyet'i İtalya'dan silmeye yönelik çabalar nedeniyle bugün Bari Emirliği'nden günümüze pek bir şey ulaşamamıştır ancak Gravina di Puglia ve Bari Katedrali gibi zamana meydan okumuş mekanlar oldukça ilgi çekicidir.
İtalya'nın Puglia bölgesinde bulunan Taranto şehri ve Calabria bölgesinde yer alan Amantea kentinin de 9. yüzyılda Müslüman toprakları olduğunu belirtmekte fayda vardır. Ancak İslam'ın siyasi yansımaları nedeniyle Avrupa'da, bunu ortaya koyan arkeolojik ve yazılı kanıtların bulunması giderek zorlaşmaktadır.
Bari'deki tüm helal özellikli konaklama seçeneklerini keşfedin.
Venedik
Venedik, İtalyan Rönesansı’nın en varlıklı şehirlerinden biridir. Konumu itibariyle o zamanki adıyla Konstantinopolis, Mısır ve Kutsal Topraklar ile olan bağlantıları Venedik’i bir ticaret merkezi haline getirmiştir. Venedik'in ticaret ve gemicilik alanında gelişmesi paranın ve zenginliğin dinî ve kültürel farklılıklardan önce geldiğini göstermektedir. Venedik'in ekonomisi deniz ticaretinde uzmanlaşma ve doğudan gelen çeşitli ürünlerin ticareti sayesinde büyümüştür. Venedik ekonomisi Orta Çağ'ın “kara altını” olarak adlandırılan karabiber sayesinde kalkınmıştır. Hindistan'dan Mısır'a getirilen karabiber daha sonra Venedik'teki İskenderiye pazarlarından Avrupa'ya satılırdı.
Venedik aynı zamanda, özellikle Murano adası ile özdeşleştirilen cam işçiliği ile de bilinmektedir. Venedik'teki cam işçiliğinin tarihi, tüccarların Suriye ve Mısır'da cam işçiliğini öğrenmesiyle başlamıştır. Venedik camının eşsiz kalitesi için kullanılan kül Mısır'dan gelmektedir.
Aziz Marco Bazilikası Venedik'in en çok ziyaret edilen katedralleri arasında yer almaktadır ve Evangelist Aziz Marco’nun hatırasını canlı tutmak için inşa edilmiştir. Ziyaretçiler gösterişli altın kabartmalı sanat eserleri ve mozaiklerin arasında, Aziz Marco'nun kutsal emanetlerinin Mısır'ın İskenderiye şehrinden çalınmasını anlatan bir mozaik ile karşılaşmaktadır. İki Venedikli tüccarın onun emanetlerini çaldığı ve Müslüman muhafızlar bulmasın diye domuz eti ve lahana yaprağı ile dolu bir varilin içine sakladığı rivayet edilmektedir.
Venedik'teki tüm helal özellikli konaklama seçeneklerini keşfedin.
Güney İtalya
Napoli
Napoliten pizzası ile meşhur olan Napoli meşhur Vezüv Yanardağı ve Pompeii'ye ev sahipliği yapmaktadır ve Arnavut kaldırımlarında yürüyen ziyaretçilerin tarih içinde yolculuğa çıkmış gibi hissettiği bir kenttir. Napoli aynı zamanda 15. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda tahta geçme mücadelesi ile bilinen Cem Sultan’ın da yaşadığı yerdir. Cem Sultan Müslüman olmasına rağmen Papa tarafından desteklenmiş ve ailesiyle birlikte Napoli Krallığı'na kaçmıştır. Burada erkek torunlarına Papa tarafından 1492'de “Said Prensi” unvanı verilmiştir ve ailesi 17. yüzyıla kadar Napoli'de yaşamıştır.
Cem Sultan Osmanlı hükümdarı II. Bayezid ile Papa VIII. Innocentius arasında çıkan büyük dini çatışmanın siyasi bir piyonu olarak görülmektedir. Sultan Bayezid, Cem Sultan'ın hapsedilmesi karşılığında, Osmanlı’nın Akdeniz'deki egemenlik alanını genişletme çabalarına rağmen, Rodos, Roma veya Venedik'e karşı bir saldırıda bulunmayacağını taahhüt etmiştir. Bu, Osmanlıların Avrupalı güçlerin desteklediği bir rakibe yönelik kaygılarını ortadan kaldırdığı gibi İtalya'nın kıyı saldırılarına karşı güvende olmasını sağladığı için iki tarafın da kazandığı bir anlaşma olmuştur.
Napoli'teki tüm helal özellikli konaklama seçeneklerini keşfedin.
Sicilya
Sicilya Emirliği 831 yılında kurulmuş ve 1061 yılına kadar hüküm sürmüştür. 902 yılına kadar geçen sürede adanın tamamı Müslüman olmuştur. Sicilya’da tarım gelişmiş ve ihracat yapılabilecek düzeye gelmiştir. Bir yandan da şehirlerde el sanatları gelişmiştir. Sicilyalılar Müslümanların arasında zimmî (korunan insanlar) olarak yaşamını sürdürmüş ve bugünkünden çok farklı bir Sicilya'da yaşamışlardır. O dönemin siyasi atmosferinde Hristiyan gruplar genellikle Sicilya Müslümanları ile ittifak arayışındaydı. Ayrıca Sicilya nüfusu Moriskolar, Endülüsler, Araplar ve Sicilyalılardan oluşuyordu.
Sicilya'daki tüm helal özellikli konaklama seçeneklerini keşfedin.
İtalya’nın Arap şehri Palermo
Palermo Arap egemenliğindeyken başkent olmuştur ve neredeyse Córdoba ve Kahire'ye rakip olacak düzeyde bir ihtişamla büyümüştür. Palermo İslam mirası bakımından da zengindir. Sicilya Bölge Meclisi’nin resmi olarak yönetildiği adres olan Norman Sarayı (Palazzo dei Normanni) gibi binalar emirin sarayıydı. Palermo Katedrali bazilikanın ilk halindeki sütundan da anlaşılacağı üzere kısa bir süre cami olarak hizmet vermiştir. San Cataldo Kilisesi kubbeleri, Arap tarzı sivri tepeli kuleleri, sağır kemerleri ve kübik şekilleriyle belki de Arap-Norman mimarisinin en güzel örneklerinden biridir.
Palermo'nun UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunan Zisa Kalesi 12. yüzyılda Kral I. William için Mağripli ustalar tarafından yaptırılmıştır. Mağribî tarzda tasarlanan yapı, Norman krallarının yazlık ikametgahı olarak ve büyük Genoardo avlanma alanının bir parçası olarak inşa edilmiştir. "Zisa" kelimesi Arapça’da "sevgili" veya "görkemli" anlamına gelen “el aziz” kelimesinden gelmektedir. Bire bir karşılığı "dünyadaki cennet" olan Genoardo kelimesi ise Arapça’daki “Jannat al Ardh” tamlamasından türetilmiştir. Yıllar içerisinde İtalyan üslubunu yansıtacak nitelikte birçok tadilat yapılmasına karşılık, bugün odalar İslam sanatı ve tarzından esintiler taşımaktadır. Bunun yanı sıra İslamî üslup ile İtalyan üslubunun yan yana var olabileceğini ve zengin bir miras yaratabileceğini göstermektedir.
Palermo'daki Norman sarayının şapeli olan Palatine Şapeli Arap-Norman mimari özelliklerine ev sahipliği yaparken Bizans, Norman ve Fatımî üslubundan esintiler barındırmaktadır. Tavanda bulunan, İslam mimarisine özgü dört tane sekiz köşeli yıldız kümesi Hıristiyan haçı oluşturacak şekilde düzenlenmiştir. Ayrıca İslam mimarisindeki süslü kubbeli tavan olarak bilinen mukarnas İran'dan alınan Fatımî tarzındaki bir özellik iken kubbeli apsisler Orta Bizans sanatını yansıtmaktadır. Bu ilahi mekan birçok Akdeniz ve Asya kültürü için bir eritme potası olarak görülmektedir.
Arap-Norman mimari üslubunu yansıtan bir diğer yapı Küba Sarayı’dır. Oymalarında ve simetrik tasarımlarında Fatımîlere özgü mimari etkilerin göze çarptığı saray neredeyse kübik olarak adlandırılabilecek bir yapıdır. İlginç bir şekilde bu saray Müslümanların Sicilya’dan kovulduğu dönemde inşa edilmiştir ve siyasi iktidar ile kültürün gelişimi arasındaki ayrımı net bir şekilde gözler önüne sermiştir.
Palermo Katedrali, Martorana (Santa Maria dell'Ammiraglio Kilisesi) ve Amiral Köprüsü (Ponte dell'Ammiraglio) doğu üslubunu ve İslamî mimari özelliklerini yansıtmakta ve Palermo’nun o kendine has atmosferinin oluşmasına katkıda bulunmaktadır.
Palermo'daki tüm helal özellikli konaklama seçeneklerini keşfedin.
İslamiyet’in İtalya’daki Gizli Ayak İzleri
İtalyan Rönesansı İslam Rönesansı’nın bir uzantısı mıdır?
İslam Rönesansı İtalyan Rönesansı’ndan birkaç yüzyıl önce gerçekleştiği için İslam Rönesansı’nın İtalyan Rönesansı’na etkisini görmezden gelmek mümkün değildir. Bu yüzden İtalyan ressamların göz alıcı tablolarının yer aldığı galerileri gezerken ya da Trevi Çeşmesi'ne gittiğinizde Avrupalı olarak değerlendirdiğiniz eserin İslam mirası ile olan bağlantısını göz ardı etmeyin.
İtalyan Rönesansı Avrupa'nın çehresini sonsuza dek değiştirecek bir gelişmeydi. Sanat, felsefe, edebiyat, bilim ve teknolojide zirve olarak görülen bu dönem Avrupa devletlerinin Orta Çağ'dan çıkarak adeta yeniden doğmalarını ve kalkınmalarını sağlamıştır. İtalyan Rönesansı Avrupa'da bir domino etkisi yaparak bugünkü modernizmin, yaşadığımız lüksün ve zenginliğin ateşleyicisi olmuştur.
İtalyan Rönesansı’nın önemli bir itici gücü bu kültür hareketinin tüm alanlarına yansıyan hümanizm felsefesidir. Hümanizm bu dönemde Helenistik çalışmalara olan ilgiyi yeniden canlandırmakla kalmamış Avrupa'daki gerileme sürecini durduracak olan Yunan ve Roma düşünce tarzının da yayılmasını sağlamıştır. Rönesans hümanizmi basitçe saygı ve onur hakkı; kendi hayatıyla ilgili tercihleri yapabilme özgürlüğü olarak tanımlanabilir. Daha karmaşık bir ifadeyle, insanın potansiyelinin zirvesine çıkabilmesi için güzel yazı yazma üslubunun, estetik tavırların ve el becerisinin öne çıktığı akımdır. İtalya'da Rönesans’ın ortaya çıkmasında Doğu ile gerçekleştirilen ticaret sonucunda Venedik’in zenginleşmesi gibi faktörler etkili olmasına karşılık çoğu zaman göz ardı edilen bir faktör İslam düşüncesinin kritik rolüdür. İslamiyet'in Orta Doğu, İran ve hatta Hindistan gibi farklı bölgelere yayılması, İtalya'nın bugünkü ihtişamına kavuşmasında çok önemli bir rol oynamıştır.
İslam Rönesansı ile İtalyan Rönesansı’nın Benzer Yönleri
İslam Rönesansı ile onun daha ünlü versiyonu olan İtalyan Rönesansı arasında birçok benzerlik vardır.
- Her ikisi de esas olarak Greko-Romen döneminin kültürel mirasını sürdürmeye yöneliktir.
- Batıl inançları ve geleneksel düşünceleri terk etmiş; toplumun iyileştirilmesi ve insanlık sevgisinin arttırılması için himaye, devletin teşvik etmesi gibi uygulamalarla, bilgi, bilim ve sanatın desteklenmesini prensip edinmişlerdir.
- Kur'an-ı Kerim'in başından sonuna kadar farklı sayfalarda bahsedilen, esas olarak ümmet düşüncesine dayanan ve kültürel kökenlerden bağımsız olan bir kardeşlik ve birlik kavramını gündeme getirmişlerdir.
- Her iki dönemde de fikirlerin özgür biçimde ifade edilmesine ve sanata yoğun bir özen gösterilmiş; estetik ve güzelliğe, artan şekilde ilgi duyulmuştur. Bu durum kendini yalnızca sanatsal çalışmalarda, mimaride ve fikirlerin ifade edilmesine verilen önemde değil, aynı zamanda bireylerin karakterinin geliştirilmesine ve soylu bir insan olmaya verilen değerde kendini göstermiştir.
Önemli metinlerin Müslümanlar aracılığıyla yayılması
12. yüzyılda Sicilya Müslümanlar tarafından fethedilmiştir ve Yunanca konuşan büyük bir nüfusun bulunduğu, genellikle de Latince ve Arapça’nın da bilindiği üç dilli bir çeviri merkezi haline gelmiştir. 13. yüzyıla kadar, Endülüs'te siyasi istikrarsızlık arttığı için metinleri farklı dillere çevirme çalışmaları Sicilya'da yoğunluk kazanmaya başlamıştır.
Abbasi İmparatorluğu döneminde Bağdat'taki Bilgelik Evi (Beyt’ül Hikmet), Yunanca, Farsça ve Süryanice metinleri topluca tercüme etmekle kalmamış; aynı zamanda onları yaymış ve felsefi fikirlerin daha geniş kitlelerce tartışılabilmesi için birer başlangıç noktası olarak kullanmıştır. Abbasiler dönemindeki altın çağdaki gelişimin temelinde sadece modern bilimsel araştırmalar değil, tüm disiplinleri kapsayan İslam bilimleri vardı. Kindî ve el-Mansûr gibi filozoflar, felsefi fikirleri mantık çerçevesinde anlamlandırabilmek için Kur’an-ı Kerim’in yanı sıra Yunan eserlerinden de faydalanmıştır. Metinlerin bu şekilde korunması ve incelenmesi Latin Batı’nın da İtalyan Rönesansı’ndan etkilenmesini sağlamıştır.